Tanınmış Markanın Kullanılmayan Sınıflar Yönünden İptali Davası
1- Markanın Kullanılmaması Nedeniyle İptali
Sınai Mülkiyet Kanunu gereğince markanın tescil edildiği tüm sınıflar ve alt sınıflar bakımından kullanılması hukuki bir külfettir. Bu külfet ile marka sicilinde sadece şeklen var olan ancak kullanılmayan ve tescilli olması sebebiyle tescil kapsamında korunan markaların önüne geçebilmek amaçlanmaktadır[1]. Marka sahibi, markanın kullanılmaması nedeniyle iptali davasının açıldığı tarihten geriye doğru[2] incelenecek beş yıllık süre içerisinde, haklı bir sebep[3] olmadığı halde, markasını, tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde[4] kullanmamış ise markanın kullanılmayan sınıflar bakımından iptaline karar verilebilir.
Markanın kullanılmaması nedeniyle iptali davalarında hukuki tartışmaların yoğunlaştığı iki nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki elbette davalı tarafça ispatlanmaya çalışılan “ciddi kullanım” kavramının kapsamıdır. Yargıtay’ın sıklıkla tercih ettiği bir ifade biçimi olarak, ciddi kullanımdan anlaşılması gereken “pazar payı yaratacak biçimde” kullanımdır[5]. Marka sahibi, markasını sembolik olarak değil, mevcut pazar payını arttıracak veya en azından koruyacak seviyede kullanmalıdır.
Markanın ciddi kullanımının ispatlanması gerekliliğinin yanında ispat edilmesi gereken ikinci husus ise markanın tüm alt sınıflar yönünden kullanıldığının ispatlanması gerekliliğidir. Aksi halde markanın kullanımının ispatlanamadığı alt sınıflar bakımından iptaline karar verilebilecektir[6].
2- Tanınmış Markanın Alt Sınıflar Bakımından Kullanımının İspatlanamaması ve İptali Sorunu
2.1. Genel Olarak
Tanınmış marka olarak tescilli markalar, özel marka sicilinde korunmaktadır. Tanınmış markaların koruma kapsamı da genel ticaret-hizmet markalarından farklıdır. Tanınmış marka olarak tescilli markaların tescilli olmadığı sınıflar bakımından da korunduğu, tanınmış marka ile işaret benzerliği mevcutsa, diğer üç koşuldan biri de ortaya konabiliyorsa, sınıf benzerliği olmasa da sonraki markaların yayımına itiraz hakkına sahip olduğu bilinmektedir[7].
Tanınmış marka sahipleri, aslında kullanmadıkları ve kısa-orta vadede de kullanmayacakları sınıflar bakımından da tescil başvurusunda bulunarak markalarının koruma çerçevesini (sınıf bakımından) genişletme yönünde bir eğilime sahiptir. Fakat bu tercihin karşısında “markanın kullanılmaması nedeniyle iptali” olarak adlandırılan bir tehdit bulunmaktadır.
2.2. Hukuki Yarar Sorunu ve İptal Edilebilirlik
İlk bakışta, tanınmış markaların kullanılmayan sınıflar bakımından iptalinin dava konusu edildiği hallerde “ilgili kişiler” sıfatına sahip olamayacak üçüncü kişilerin davalarının hukuki yarar yokluğundan reddedilebileceği düşünülebilir. Çünkü gerçekten de bu kişiler, tanınmış markayı kullanılmayan sınıflar bakımından iptal ettirse bile, iptal davası açan kişi daha sonra benzeri işaretleri kendi adına yine tescil ettiremeyecek, zaten tanınmış marka sahibi iptal edilen sınıf bakımından da yayıma itiraz hakkına sahip olacaktır. Bu nedenle iptal talebinde hukuki yararın var olmadığı değerlendirilebilir. Biz bu argümana katılmıyoruz. İptal talebinde bulunanın hukuki yararı kural olarak vardır. Zira iptal davası açan davacının daha sonraki süreçte ne gibi bir marka başvurusu yapacağı henüz bilinemez ve mahkemece önceki başvurusunu tekrarlayacakmış gibi değerlendirme yapılamaz.
Yargıtay, güncel LC Waikiki kararında bu konuyu tartışmış hukuki yarar yokluğu gerekçesi ile hareket eden yerel mahkeme kararını bozmuştur. Bahsi geçen Yargıtay kararında LC Waikiki’nin tescilli olduğu bazı sınıflar bakımından ciddi kullanımının bulunmadığı, bu durumda davacı tarafın hukuki yararının mevcut olduğu, iptal sonrası yapılacak olası başvurunun niteliğinin ve sonucunun ne olacağının bu davada değerlendirilemeyeceğini karara bağlamıştır[8].
Sonuç Olarak
Tanınmış marka olarak tescilli markalar veya tanınmışlık düzeyi yüksek markanın kullanılmayan bazı sınıflar yönünden iptalinin talep edilmesi mümkündür. Bu davada, davacı tarafın iptal talep etmekte hukuki yararının bulunmadığı söylenemez. Çünkü davacı tarafın iptal davasının ardından yapacağı marka tescil başvurusunun yayımına itiraz hakkına sahip olabilecek tanınmış marka sahibinin itirazının kabul edilip edilmeyeceği iptal davasını gören mahkemece incelenemeyecektir. İptal talebi bakımından tanınmış marka sahibinin tüm sınıflar yönünden kullanımı ispat etmesi şarttır. Aksi halde ciddi kullanımın ispatlanamadığı sınıflar bakımından iptal kararı verilebilecektir.
Daha fazla bilgi, marka davaları, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 28.02.2022
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.02.2021 tarihli, 2017/59 E.- 2021/106 K. sayılı kararında, (Bozgeyik, Hayri: Markanın Kullanılması ve Kullanmamaya Bağlanan Hukuki Sonuçlar, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, Ankara 2010, s. 465).
[2] Her ne kadar madde metninde, düzenlemenin doğasına uygun olarak “tescil tarihinden itibaren” ifadesine yer verilmiş ise de Yargıtay uygulamalarında beş yıllık süre olarak dava tarihinden geriye doğru bakılmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2020 tarihli, 2019/3257 E. - 2020/1153 K. sayılı kararında: “…dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede ciddi kullanımını ispat edemediği…” Daha fazla bilgi için tıklayınız.
[3] Haklı sebep sayılan ve sayılmayan haller hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.
[4] Ciddi biçimde kullanım sayılan haller ve sembolik kullanım kavramı hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.
[5] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.11.2019 tarihli, 2018/5846 E. - 2019/6803 K. sayılı kararında: “…davalının dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede markayı, pazar payı yaratacak ya da mevcut pazar payını koruyacak ölçüde ve ciddi biçimde kullandığını ispat edememesi nedeniyle..”
[6] Markanın kullanımının ispatlanamadığı alt sınıflar bakımından iptal edilebileceği hakkındaki yazımız için tıklayınız. Ayrıca bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.03.2021 tarihli, 2020/1626 E. - 2021/2026 K. sayılı kararında: “… ürünlerin başka işletmelerden ara mamul veya ham madde olarak alınması, işlendikten sonra farklı sınıflara giren malların üretilip satılmasının markanın kullanımı sayılmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne…”
[7] Tanınmış markaların sınıf benzerliği olmasa da işaret benzerliği taşıyan marka başvurularına itiraz edebilmesi için madde metninde sayılan üç tehditten birinin mevcut olması gerektiği hakkındaki yazımız için tıklayınız.
[8] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.09.2013 tarihli, 2012/16337 E. - 2013/15406 K. sayılı kararında: “Davacı … davalıya ait “LCW”, “LC Waikiki” ibareli markaların tescilli olduğu tüm ürünlerde kullanılmadığını ileri sürerek, davalıya ait “LC Waikiki” ve “LCW” ibareli markaların kullanmama nedeniyle hükümsüzlüklerine ve sicilden terkinlerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. … Dava, 556 sayılı KHK'nin 14. maddesi delaleti ile aynı KHK'nın 42/c. maddesine dayalı hükümsüzlük istemine ilişkin olup, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere, mahkemece davacının işbu davayı açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. … Somut uyuşmazlıkta; eldeki davadan önce davacının marka başvurusuna davalının itirazı üzerine bir kısım malların davacının başvurusu kapsamından çıkartıldığı anlaşılmakta olup, yapılan açıklamalar nazara alındığında, davacının KHK'nın 43. maddesi hükmü gereğince dava konusu markalar sicilde davalı adına tescilli olduğu halde tescilden itibaren 5 yıl boyunca kullanılmayan bir kısım mal ve hizmetlerin sicilden terkinini istemekte hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki davacının hükümsüzlüğü istenen ibareyi veya benzerini fiilen kullanması, tescil başvurusu yapması da gerekmemektedir. Öte yandan, dava konusu hükümsüzlüğü istenen markaların tanınmış olmasının, sicilde tescilli bir kısım mal veya hizmette kullanılmaması nedeniyle KHK'nın 14. maddesine dayalı hükümsüzlüğünün istenilmesine engel değildir. Dava konusu markaların tanınmış olması nedeniyle bir kısım mal ve hizmetler bakımından hükümsüz kılınması halinde sicilden terkin edilen mal veya hizmetler için ileride bir başkasının tescil başvurusuna 556 Sayılı KHK'nin 7/1-i ve 8/4 maddesi uyarınca engel olup olmayacağı hususunun KHK' nin 14. maddesine dayalı açılan işbu davada hukuki yararın varlığı bakımından göz önüne alınması mümkün değildir.”