Avon – Avoy Davası: Tanınmışlık Düzeyi Yüksek Markanın Benzerinin Farklı Sınıfta Tescili

 

1- Markalar Arası Benzerlik Değerlendirmesinde Tanınmışlık Düzeyinin Önemi

Sınai Mülkiyet Kanunu madde 6/1 hükmüne göre, bir marka başvurusunun itiraz üzerine reddedilebilmesi veya hükümsüzlük kararı verilebilmesi için şu üç şartın bir arada bulunması gerekir:

  1. İşaretler aynı veya benzer olmalı ve
  2. Sınıflar aynı veya benzer olmalı ve
  3. Halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali ortaya çıkmalı.

Sınai Mülkiyet Kanunu madde 6/5 hükmünde ise tanınmışlık düzeyi yüksek markaların durumu değerlendirilmiş ve onlara ayrı bir sayfa açılmıştır. İtiraz edenin markası Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaşmış ise, itirazın kabul edilebilmesi için şu üç şart bir arada bulunmalıdır:

  1. İşaretler aynı veya benzer olmalı ve
  2. Sınıfların aynı, benzer veya farklı olup olmamasına bakılmaz ve
  3. Sonraki tarihli markanın şu üç halden en az birisine sebep olması lazım; i. tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği veya, ii. tanınmış markanın itibarının zarar görebileceği veya, iii. tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenebileceği.

2- Avon – Avoy Davası: Tanınmışlık Düzeyi Hangi Sınıflarda Yüksekse O Sınıflar Bakımından Değerlendirme Yapılarak İtiraz Kabul Edilebilir

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.11.2020 tarihli, 2020/571 E. ve 2020/4975 K.

i.Mobilya sektöründe, 20. Sınıfta tescil edilmek için başvurusu yapılan Avoy markasının yayımına, kozmetik, tekstil ve sair sektörlerde faaliyet gösteren ve tanınmışlık düzeyi yüksek Avon markası tarafından itiraz edilmiş, itirazlar YİDK tarafından nihai olarak reddedilmiş ve Avoy markası tescil edilmiştir.

ii.Avon tarafından açılan YİDK kararının iptali davasında, davacı vekili; müvekkili şirketin uzun yıllardır kozmetik, tekstil ve bağlantılı sektörlerde faaliyet gösterdiğini, Avrupa, Amerika ve Türkiye’de kendi sektöründe lider firmalardan olduğunu, davalı kurum nezdinde 120 adet "AVON" ibareli markanın tescilli bulunduğunu, davalı tarafından yapılan başvurunun müvekkilinin markaları ile iltibas yaratacağını ileri sürmektedir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu markalar arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, dava konusu marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından 8/3, 8/4, 8/5. maddeleri bakımından ayrıca bir değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve tarafların markalarını kullanmak istedikleri mal ve hizmetlerin farklı ihtiyaçları karşıladığı, birbirleriyle rekabet eden, birbirlerini tamamlayan nitelikteki emtialar olmadığından, mahkemece tarafların markaları arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığının kabulünde ve bu nedenle de aynı KHK'nın 8/3, 8/4, 8/5. maddeleri bakımından ayrıca bir değerlendirme yapılmamasında bir isabetsizliğin olmadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Yargıtay Kararı:
Marka tescilinde nisbi red nedenleri 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde(ki) … düzenleme uyarınca ilk derece mahkemesince, davalı başvurusuna konu malların davacı adına tescilli markalar kapsamında bulunmaması ve davacı tarafça, başvuru konusu işaret üzerinde işarete ayırt edicilik kazandırma sebebiyle önceye dayalı hak sahibi olduğunu ispat edememesi sebebiyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b ve 8/3 maddeleri hükmü yönünden ret gerekçesi yerinde ve doğru ise de, dava konusu dört harfli markaların ilk üç harfinin itiraza gerekçe marka ile aynı olması nedeniyle işaretler arasında benzerlik bulunmadığı gerekçesi doğru değildir.

Davacı yan, tanınmışlık vakıa ve hukuki sebebine de dayanmış olup, KHK’nın 8/4.maddesi hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade etmekle birlikte, bu ilkeye bir istisna getirmiştir. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırtedici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine reddedilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına 556 sayılı KHK’nın 8/4.maddesi hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. O halde, taraf markalarının benzer olduğu kabul edilerek, davacının markasının tanınmış olduğu sektör itibariyle davalı başvurusuna konu mallar yönünden başvurunun tescili halinde, anılan madde hükmünde sayılan risklerin oluşup oluşmama ihtimalinin değerlendirilmesi gerekirken, İlk Derece Mahkemesince bu sebep yönünden soyut gerekçeyle davanın reddine ve Bölge Adliye Mahkemesince de davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi doğru olmamış(tır).

Sonuç Olarak

Tanınmışlık düzeyi yüksek markaların aynısının veya benzerinin herhangi bir sınıfta tescil edilmiş olması halinde, sınıfların benzer olup olmadığına bakılmaksızın şu halden birine sebep oluyorsa başvuru itiraz üzerine reddedilmelidir:

  1. tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği,
  2. markanın itibarının zarar görebileceği
  3. markanın ayırt edici karakterinin zedelenebileceği.

Yargıtay uygulamasında, her ne kadar sınıf benzerliğinin aranmayacağı ifade edilse de bu üç halden birinin oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi sırasında, tanınmışlık düzeyi yüksek olan markanın hangi sınıflar bakımından yüksek tanınmışlık düzeyine sahip olduğunun belirlenerek, bu sınıflar bağlamında sayılan üç riskten birinin oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle, tanınmışlık düzeyi yüksek olan markanın, tanınmışlık düzeyinin yüksek olduğu sınıf dikkate alınarak sonraki başvurunun tescil edilmek istendiği sınıf itibariyle bu üç halden birine sebebiyet vermesinin mümkün olup olmadığının araştırılması gerektiği ifade edilmektedir.

Daha fazla bilgi, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 28.09.2021

Ecenur Tuncel Uyanık

Av. Ecenur Tuncel Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu'na kayıtlı yetkili Marka Vekilidir. Marka Hukuku alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.