Markanın Muvazaalı Olarak Başkası Adına Tescil Ettirilmesi ve Kötüniyet
1- Kötüniyetli Marka Tescil Başvuruları Serisi
Şimdiye kadar altı seri ile yayınladığımız kötüniyetli marka tescil başvurusu sayılan hallerin arasında bir yenisini yedinci yazımız ile ekliyoruz. Daha önceki yazılarımızda:
1.1. “şirketten ayrılan ortağın şirket markasının aynı veya benzerinin tescili için başvuruda bulunmasının” kötüniyetli marka tescil başvurusu olduğu,
1.2. Türkiye’de tescilli olmayan ünlü bir markanın aynı veya benzerinin tescili için yapılan başvurunun kötüniyetli başvuru olmadığı,
1.3. Kullanmak yerine başkasının ticaretine engel olmak amacıyla yapılan, satmak veya şantaj yapmak amacıyla yapılan başvurunun kötüniyetli olduğu,
1.4. Güvenin kötüye kullanılması, sözleşme hükmüne aykırı davranılması, vekalet, bayilik, dağıtıcılık, acentelik, distribütörlük gibi sözleşmeler nedeniyle kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak başvuru gerçekleştirenlerin bu başvurularının kötüniyetli olduğu,
1.5. İşletme devreden kişinin devir sonrası, devredilen işletmeye ait işaretleri, unvanı ve sair tescilsiz markaları kendi adına tescil ettirmek için başvuru bulunmasının kötüniyetli olduğu,
1.6. Bir işaret üzerinde üçüncü bir kişinin önceye dayalı kullanım hakkı sahibi olduğunu bildiği halde bu işareti kendi adına tescil ettirmek için yapılan başvurunun kötüniyetli olduğu,
1.7. Kötüniyetlin bölünmezliği ilkesi gereğince tescili istenen işaretin tüm sınıflar yönünden reddedilmesi gerektiği önceki yazılarımızda açıklanmıştı.
2- Muvazaalı veya İnançlı İşleme Dayalı Marka Tescil Başvurularında Kötüniyet
Uygulamada, şirket adına tescilli bir markanın teminat amacıyla, alacaklılardan saklamak amacıyla, hükümsüzlük davasından kaçınmak amacıyla ve benzeri başkaca sebeplerle, kendisine inanılan üçüncü kişilere devredildiği görülebilmektedir. Örneğin şirket alacaklılarına teminat oluşturmak amacıyla markanın rehin verilmesi yerine teminat amacıyla devredildiği, borç bitince geri alınacağı uygulamasına rastlanmaktadır. Burada asıl amaç borcun sonlanmasına kadar markanın bir tür güvence teşkil etmesi, borç sonlandığında markanın sahibine iade edilmesidir. Kendisine inanılan kişi, borç bitmesine rağmen veya iade zamanı gelmesine rağmen markayı iade etmekten imtina ediyorsa inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı markanın sicil kaydının iptali ile şirket adına tesciline karar verilmesi talepli dava açılabilir. Detaylar için tıklayınız.
Şirket adına kayıtlı markanın inançlı işlem kapsamında üçüncü kişiye devredilmesi hali ile şirket adına tescili amaçlanan, fakat çeşitli sorunlar nedeniyle şirket adına tescili yerine kendisine inanılan üçüncü bir kişi adına tescili için başvurusu yapılan markanın durumu ise farklıdır. Burada şartları varsa inançlı işlem üzerinden hareket edilebilmesinin yanında üçüncü kişi adına muvazaalı olarak tescil edilmiş bulunan markanın kötüniyetli marka tescili kapsamında değerlendirilerek hükümsüzlüğü de talep edilebilecektir[1]. Gerçekten de böyle bir durumda şirket ile markayı kendi adına tescil ettiren arasındaki muvazaa üçüncü kişilere karşı, gerçek işlem iradesini gizlemeye yöneliktir. Yani hem şirket hem de markayı kendi adına tescil ettiren kişi dürüstlük kurallarına aykırı bir tutum içindedir. Bu durumda başvurunun kötüniyetli marka tescili kapsamında değerlendirilerek hükümsüzlüğüne karar verilmesi mümkündür. Kötüniyetli marka tescillerinde hükümsüzlük davasının beş yıllık hak düşürücü süreye tabii olmadığı açıktır.
Daha fazla bilgi, marka davaları, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 25.02.2022
[1] İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 30.06.2021 tarihli, 2019/148 E. – 2021/108 K. sayılı ilamında: “..davalının beyanları dikkate alındığında, davacı ile birlikte başkasına ait olarak bildiği markayı alacaklılardan kaçırmak amacıyla kendi adına tescil ettirmesinin iyi niyetli olmadığı, davacının bu durum bilmesinin davalının kötü niyetli tescilini iyi niyetli hale dönüştürmeyeceği anlaşılmakla davacının SMK.m.6/9 uyarınca hükümsüzlük iddiası yerinde görülerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”