Markanın Devrinin Geçerlilik Tarihi ve Yayıma İtiraz Hakkı
1- Markanın Devri Sözleşmesi ve Geçerlilik Tarihi
Sınai Mülkiyet Kanunu gereğince tescilli veya başvuru aşamasındaki markaların devri / satışı mümkündür (SMK 148/8, MarKHK 22/1). Marka devir sözleşmesinin nasıl düzenlenmesi gerektiği ve hangi unsurları içermesinin zorunlu olduğu şu yazımızda açıklanmıştı. Devir sözleşmesinin noter tarafından düzenlenmesi gerekmez. Noter tarafından onaylanması yeterlidir ve noter onayı sözleşmenin geçerlilik şartıdır (SMK 148/4). MarKHK döneminde noter onayı aranmıyordu. Devir sözleşmesinin yazılı ve imzalı olması yeterliydi (MarKHK 16/3). Fakat KHK’da öyle düzenlenmese de yönetmelikte noter senedinin arandığı yazılıydı (Mülga Yön. 22/2).
Hem devreden ile devralan arasındaki ilişkiler bakımından hem de üçüncü kişilerle marka arasındaki ilişkiler bakımından marka devir sözleşmesinin geçerlilik tarihinin doğru tespiti çok önemlidir. Marka devir sözleşmesi noterde imzalandığı tarihten itibaren hem taraflar hem de üçüncü kişiler bakımından geçerlilik ifade eder mi?
Sınai Mülkiyet Kanun madde 148/5 düzenlemesinde sicile kaydedilmeyen hukuki işlemlerden doğan hakların iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği düzenlenmiş durumdadır. Paralel şekilde MarKHK madde 16/7 fıkrasında da devrin, sicile kayıt edilmediği sürece, tarafların, markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremeyeceği düzenlenmişti.
Öğretide ve Yargıtay kararlarında, MarKHK 16/7 düzenlemesi gerekçe gösterilerek, devir sözleşmesinin sicile tescilinin kurucu değil açıklayıcı[1] nitelikte olduğu, bu nedenle taraflar ve devri bilenler veya bilmesi gerekenler arasındaki ilişki bakımından geçerlilik tarihinin imza tarihi olduğu, iyiniyetli üçüncü kişiler bakımından ise geçerlilik tarihinin sicile tescil tarihi olacağı kabul edilmektedir[2]. Netice itibariyle, sicile tescil edilmeyen marka devir sözleşmesinin taraflar arasındaki ilişki bakımından geçersiz olduğu ileri sürülemez[3]. Kaldı ki devralan taraf da sicile tescil talebinde bulunmaya yetkilidir (SMK 148/5).
2- Sicile Tescil Edilmemiş Marka Devri ve Yayıma İtiraz Hakkı
Sicilde malik olarak görünmeyen ve fakat noter senedi ile markayı devralan kişinin, bu markaya dayanarak yayıma itiraz hakkının bulunup bulunmadığı konusu tartışmalı bir meseledir. Fakat bu tartışmanın sonucunda varılacak kanaatin bugün itibariyle pratik bir değeri yoktur. Çünkü yayıma itiraz dilekçesi sunulabilmesi için kullanılacak EPATS sisteminde, malik olmayan kişinin devraldığı markayı dayanak göstererek hareket etmesi, benzerlik nedeniyle itiraz etmesi teknik olarak mümkün değildir[4]. Bir anlığına teknik ve pratik kısmın halledilebileceği düşünüldüğünde, sicilde adı geçmeyen ve fakat devir sözleşmesi uyarınca markanın maliki konumunda olan devralan, SMK 6/1 kapsamında itiraz hakkına sahip olmalıdır. Yayıma itirazı ilgili kişiler gerçekleştirebilir (SMK 18/1). Şeklen malik görünmeyen ve fakat maddi anlamda markanın maliki konumunda olan kişinin ilgili kişi sıfatına sahip olacağı noktasında şüphe duyulmamalıdır.
Sicilde devir gerçekleştirilmemişse, devreden taraf, yayıma itiraz edebilir mi? Biz, sicilde görünen malik tarafından, markayı devretmiş olması ve marka ile maddi anlamda ilgisinin son bulmuş olması nedeniyle, yayıma itiraz hakkının bulunmadığı görüşündeyiz. Yargıtay aksi görüştedir[5]. Güncel bir kararda markayı devredenin yayıma itiraz hakkının bulunduğu, "ilgili kişi" olması nedeniyle kabul edilmiştir.
3- Sicile Tescil Edilmemiş Marka Devri ve Marka Hakkına Tecavüz Davaları
Sicile tescil edilmemiş marka devri sözleşmesine dayanarak, devralan tarafın dava hakkının bulunup bulunmadığı tartışmalıdır[6]. Marka hakkına tecavüzden kaynaklanan davaların açılabilmesi için, koruma talep edenin sicilde görünen malik olmasının gerekmediği kanaatindeyiz. Çeşitli sebeplerle devir şeklen gerçekleşemiyor (devam eden rehin, tedbir ve sair) olsa bile maddi anlamda tedbir kararını bile bile sözleşme akdedilmiş ve taraflarca devir hariç tüm edimler yerine getirilmişse, devralanın dava hakkı sınırlandırılamaz. Fakat diğer senaryolarda pratik olarak bu tartışmanın bir değeri yoktur. Çünkü devralan taraf önce devrin tescilini sağlayıp sonra dava açabilecektir. İstisnai olarak bunun mümkün olmadığı hallerde, devir sözleşmesine dayanarak (mülkiyeti ispatladığı için) dava hakkına sahip olmalıdır.
Sonuç Olarak
Marka devir sözleşmesi noter tarafından onandığı anda şeklen ve madden geçerlilik kazanır. Sözleşme maddi anlamda kurulmuş ve tarafları bağlamış durumdadır. Devir işleminin sicile tescil edilmesine ilişkin talep herhangi bir tarafça Kurum’a iletilebilir. Sicile kaydedilmeyen hukuki işlemlerden doğan hakların iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği SMK 148/5 hükmünde yerini almıştır. Bu düzenleme, devralan tarafın, devirden kaynaklanan yayıma itiraz, marka ihlalinden kaynaklanan davalar açma gibi haklarını engellemez. Düzenleme, devir sözleşmenin nispi niteliğini ortaya koyar. Nispi nitelikli sözleşmeler sözleşmenin tarafı olmayan kişileri bağlamaz. Örneğin marka, devredenin borçları nedeniyle haczedilebilir. Devreden, markayı, iyiniyetli üçüncü kişilere devredebilir, lisans verebilir, rehin verebilir. Fakat sözleşmenin nispiliği ilkesi, iyiniyetli üçüncü kişi konumunda değerlendirilmesi mümkün olmayan marka başvurucularının ya da ihlalcilerin savunma aracı olamayacaktır.
Daha fazla bilgi, marka davaları, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 01.03.2022
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.09.2019 tarihli, 2017/1733 E. - 2019/959 K. sayılı kararı
[2] TEKİNALP, Ünal (2012). Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul, s. 464.
[3] Sözleşmenin sicile tescil edilmediği gerekçesiyle geçersizliği ileri sürülemez. Devralan tarafın devir sözleşmesi uyarınca ödemesi gereken devir bedeli borcundan bu gerekçe ile kurtulması mümkün değildir.
[4] Yayıma itiraz başvurusunda yeni malik kendi TC Kimlik numarası ile hareket ederse dayanak marka olarak devraldığı markayı gösteremeyecektir. Çünkü sistem eşleşme sağlayamadığı için hata verecektir. Yeni malik dayanak olarak devraldığı markayı göstermez, başkaca gerekçeler ileri sürerse bu kez benzerlik iddiası dikkate alınmayacak, diğer iddialar ilgisi doğrultusunda incelenebilecektir.
[5] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.09.2019 tarihli, 2017/1733 E. - 2019/959 K. sayılı kararında: “…dosya kapsamındaki belgelerden dava dışı (devredenin) redde mesnet markaları 19.08.2009 tarihinde dava dışı (devralana) devrettiği ve 14.09.2009 tarihinde davacı marka başvurusuna itiraz ettiği (itiraz eden kişi devreden), belirtilen devrin 25.09.2009 tarihinde marka siciline tescil edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece davacı marka tescil başvurusunun Resmî Marka Bülteni’nde yayımlanması üzerine gerçekleşen dava dışı (devredenin) itiraz anında itiraza dayanak yaptığı markaların sahibi veya inhisari lisans alanı olmadığı, itirazın bu hukuki noksan nedeniyle reddedilmesi gerektiği belirtilmişse de, dava dışı (devredenin) itiraz tarihi olan 14.09.2009’da markayı dava dışı (devralan) şirkete devretmiş ise de, ancak bu devir marka siciline 25.09.2009’da kaydedildiği için, marka siciline göre dava dışı (devreden) redde mesnet markaların itiraz tarihinde sahibi olduğundan dolayı 556 sayılı KHK’nın 35. maddesinde belirtilen ilgili sıfatına sahiptir.”
[6] Markayı devralan kişi sicile tescil ettirmeden önce markaya bir tecavüz gerçekleşirse, ancak sicilde malik olarak gözüken kişiye dava yetkisi tanınmalı, yeni malik ancak sicilde gerekli değişikliği yaptırdığı takdirde dava açabilmelidir (Karan, H./Kılıç, M.; Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s.331). Buna karşılık eski ve yeni malikten herhangi birinin dava açabileceği de savunulmaktadır (Arkan, S.: Marka Hukuku, C.II, Ankara 1997, s.178,185).