Lisans – Franchise Sözleşmesinin Haksız Feshi ve Markanın Kullanılmaya Devam Edilmesi
1- Marka Lisans Sözleşmesinin Haksız Nedenle Feshedilmiş Olması Markayı Kullanma Hakkı Verir Mi?
1.1. İstikrarlı 2019 Öncesi Kararlara Göre
Yargıtay’ın yakın tarihli istikrarlı görüşüne göre, lisans veren sözleşmeyi haklı nedenle feshetmekte olduğunu iddia ederek fesih ihtarı göndermiş ve lisans alan tarafından feshe direnim gösterilmemiş ise (aynen ifa ve/veya feshin geçersizliği gibi) fesih ihtarında gösterilen sebepler haksız ya da gerçek dışı olsa bile ihtarname lisans alana ulaştığı tarihte hüküm ve sonuçlarını doğurur. Böylece sözleşme feshedilmiş olur ve artık lisans alanın markayı kullanma hakkı kalmaz. Yargıtay’ın bu görüşü öğretide çokça eleştirilmektedir.
1.2. Yeni Kararlara Göre
Konuyla ilgili yakın tarihli istikrar gösteren kararların değişmekte olduğu ve Yargıtay’ın haksız fesih halinde feshin tahvili yoluyla bunu geçerli bir fesih ihtarnamesi olarak değil, feshi ihbar beyanı olarak kabul ettiği güncel kararlar da ayrıca dikkat çekici olup aşağıda tartışılacaktır. Fesih ihtarnamesinin hangi tarihte sonuç doğuracağı hakkında kapsamlı yazımız için ayrıca tıklayınız.
2- Sözleşmenin Feshinin Haklı Olup Olmadığının Değerlendirilmesi
Yargıtay’ın bir kararında[1] davacı taraf haklı – haksız ayrımı yapmadan lisans sözleşmesini feshettiğini beyan eden lisans verendir. Dava fesih sonrası markanın kullanılmaya devam edilmesi nedeniyle men ve tazminat istemlidir. Lisans alan feshin geçersizliği için dava açmamıştır. Kararda feshin haklı olup olmadığına bakılmaksızın fesih sonrası kullanımların marka hakkına tecavüz teşkil edeceği kabul edilmiştir.
Yine bir başka kararda[2] onanan yerel mahkeme kararında da açıkça ifade edildiği üzere, marka lisans sözleşmesinin tek taraflı feshi ihtarnamesi diğer tarafa ulaşması ile sözleşme sona erer. Bu feshin haklı olup olmadığı ayrı bir davanın konusu olup, eğer fesih haksız ise bundan zarar gören tarafların zarar ve ziyan talebinde bulunabilir. Lisans sözleşmesi 22.07.2009 tarihinde ulaşan ihtarname ile sona erdiğine göre bu tarihten sonraki marka kullanımları hukuka aykırıdır. Davalı taraf burada da feshin geçersizliğini dava etmemiştir.
Yine bir başka kararda[3] onanan yerel mahkeme kararında “… dolayısıyla lisans sözleşmesine aykırı üretim ve satış durumunda (haklı fesih sebebi) sözleşmenin fesih tarihinden itibaren gerek sözleşmeye aykırı hareket eden lisans alan davalının, gerekse bu şekilde (davalının üretim yaptırdığı üçüncü kişilere hitaben) üretim ve satış yapılan malları satışa sunan, satan, davalıların eylemlerinin davacıların marka hakları kapsamında ihlal niteliğinde değerlendirileceği, lisans alan davalının eylemleri de lisans konusu marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, kendilerine gönderilen noter ihtarlarına rağmen dava konusu malları satmaya devam eden diğer davalıların da bundan dolayı sorumlu oldukları…”
Yine bir başka kararda[4] onanan yerel mahkeme kararına konu dava, lisans veren tarafından sözleşmenin feshi sonrası markanın kullanımına devam edilmesi nedeniyle açılmış men ve tazminat istemlidir. Yerel mahkeme kararında: “…ihtarnamelerle sözleşmenin feshedildiğinin davalıya bildirildiği, davalı tarafından sözleşmenin feshinin haksız ve hukuka aykırı olduğuna dair bir dava açılmadığı, sözleşmenin feshinin haklı olduğu ve karşı tarafın buna rağmen davacı markasını kullanmayı sürdürdüğü yolunda kanaat ve kanıt elde edildiği... (davanın kabulü)”
Yine bir başka kararda[5] onanan yerel mahkeme kararına konu dava, lisans veren tarafından sözleşmenin feshi sonrası markanın kullanımına devam edilmesi nedeniyle açılmış men ve tazminat istemlidir. Davalı taraf sözleşmenin feshinin geçersiz olduğunu dava etmemiş ve eldeki davada feshin haksız olduğunu savunmuştur. Yerel mahkemece sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı hususunun bu dava bakımından sonuca bir etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yine bir başka kararda[6] davacı taraf sözleşmeyi fesheden lisans verendir. Markasının hala kullanıldığı gerekçesi ile men ve tazminat davası açmıştır. Davalı taraf karşı dava olarak feshin haksız olduğu gerekçesi ile “feshin iptali” talepli dava açmıştır. Yerel mahkemece “ayrıca iki tarafa borç yükleyen bu tür sözleşmelerde, taraflardan her birinin tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeyi feshedebileceği, feshin haksız olması halinde karşı tarafın BK'da öngörülen imkanları kullanabileceği” gerekçesiyle karşı davayı reddetmiştir. Marka ihlalinden kaynaklanan davayı kabul etmiştir. Yargıtay “her ne kadar birleşen dava yönünden davaya konu feshin haklı olup olmadığı hususunda yeterince araştırma yapılmamış ise de esasen somut olayda feshin iptali ve sözleşmenin ifası istenemeyeceğinden bu eksikliğin sonuca etkili olmamasına göre…” şeklinde gerekçesi ile kararı bu yönden bozmamıştır.
Yargıtay, paylaşılan kararlarda istikrarlı olarak haklı – haksız fesih ayrımı yapmaksızın, feshin geçersizliği için dava açılmamışsa feshin sonuçlarını derhal doğuracağını kabul etmektedir. Böylelikle markanın ihlali nedeniyle açılan davada feshin haksız olduğu yönünde savunmalara değer verilmemektedir. Bu yaklaşıma paralel olarak 2019 Hyundai kararı olarak adlandırılan kararda feshin geçersizliği için dava açılmış olması nedeniyle markaya tecavüzün meni istemli davada esas hakkında karar verilemeyeceği, geçersizlik davasının sonuçlarının beklenmesinin gerektiği kabul edilerek aynı tutum devam ettirilmiştir[7]. Hatırlatmak gerekir ki feshin geçersizliğinin tespiti ile birlikte fesihten kaynaklanan zararın tazmini talep edilemez[8]. Feshin geçersizliği de her durumda talep edilemez. Feshin geçersizliği ile haksızlığını karıştırmamak gerekir.
3- Güncel Kararlar ve Tahvil Kararının Marka Kullanımına Etkisi
Yargıtay bu kez 2021 tarihli güncel bir kararında[9] lisans veren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği ispatlanamadığından, fesih ihtarnamesinin fesih iradesi olarak ulaştığı anda sonuç doğurmayacağını ancak bir sonraki dönem için fesih ihbarı (yenilenmeyeceğinin ihbarı) olarak değerlendirilebileceğini kabul etmiştir. Bu gerekçe ile fesih ihbarı sonrası kullanımlar bakımından açılan men ve tazminat istemli davada feshin haklı gerekçeye dayanmadığı ve sözleşmenin bir sonraki yenileme dönemine kadar ayakta kalmaya devam edeceği kabul edilmiş ayakta kaldığı sürece marka ihlali gerçekleştirilemeyeceği yönünde karar verilmiştir. Haksız fesih ihtarnamesine direnim gösterilmemesi nedeniyle feshin derhal sonuç doğuracağına yönelik eski kararlardaki kabulün bu kararda uygulanmamış olması dikkat çekicidir.
Sonuç Olarak
Yargıtay yıllardır istikrarlı olarak, ciddi eleştirilere maruz kalmakta ise de sözleşmenin feshi ihtarnamesinin karşı tarafa ulaştığı anda sonuç doğuracağını kabul etmektedir. Bu nedenle ihtarname kendisine ulaştıktan sonra sözleşmenin feshine karşı çıkmayan taraf ancak haksız fesih nedeniyle zararın tazmini yoluna gidebilecektir. Buna bağlı olarak sözleşme ayaktaymış gibi davranılamayacağından markanın kullanımını tecavüz niteliğinde kalmaktadır. Fakat tespit edebildiğimiz yeni ve tek bir kararda, marka ihlalinden kaynaklanan davada, feshin haklı nedene dayandığı ispatlanamamışsa, mahkemece fesih ihtarnamesinin tahvil edilmesi, fesih ihbarı olarak değerlendirilmesi ve bir sonraki yenileme tarihine kadar sözleşmenin ayakta kaldığının kabul edilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Benzeri bir kabul 2020 tarihli bir kararda[10] da mevcuttur. Öğretide de bu yönde görüşler mevcuttur. Tahvil ve ihtarın sonuç doğuracağı an hakkında detaylı yazımız için tıklayınız.
Daha fazla bilgi, marka davaları, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 25.11.2021
[1] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13.02.2013 tarihli, 2012/1774 E. - 2013/2428 K. sayılı kararı
[2] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08.04.2014 tarihli, 2012/18018 E. - 2014/6893 K. sayılı kararı
[3] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08.04.2014 tarihli, 2012/18018 E. - 2014/6893 K. sayılı kararı
[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03.12.2014 tarihli, 2014/11143 E. - 2014/18878 K. sayılı kararı
[5] Yargıtay11. Hukuk Dairesi’nin 12.01.2015 tarihli, 2014/10734 E. - 2015/127 K. sayılı kararı
[6] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2015 tarihli, 2014/9497 E. - 2015/6559 K. sayılı kararı
[7] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 06.11.2019 tarihli, 2018/789 E. - 2019/6921 K. sayılı kararında: Somut olayda, “HYUNDAI+şekil” unsurlu marka davacı Hyundai Motor Company adına tescilli ise de, davacının Türkiye ana distribütörü olan Hyundai-Assan A.Ş. tarafından markayı münhasır lisansla kullanma ve bayilik ilişkisi çerçevesinde markanın kullanımını alt lisans olarak başkalarına verebilme hakkı tanındığı, bu çerçevede Hyundai- Assan ile davalı arasında 01.01.2007 tarihinde ve bir yıl süre ile bayilik ve yetkili servis sözleşmesi imzalandığı, ancak sözleşmenin her yıl tekrarlandığı, her ne kadar Hyundai Assan tarafından 10.04.2012 tarihli Noter ihtarı ile sözleşmenin sonlandırıldığı bildirilmiş ise de, davalının feshe rıza göstermediği, keza feshin geçersizliği için İstanbul ve Fethiye mahkemelerinde davalar açtığını ileri sürdüğüne göre, feshin haklı sebeple fesih olup olmadığı, sözleşmenin belirli mi belirsiz mi olduğu, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşüp dönüşmediği ve Hyundai Assan’ın fesih bildiriminin geçerli olup olmadığı, geçerli ise fesih bildiriminin hangi tarihten itibaren etki ve sonuç doğuracağına ilişkin anılan mahkemelerce verilecek karar sonuçlarının bu dosya sonucunu da etkileyebileceği, zira fesih bildiriminin daha ileri tarihten itibaren etki ve sonuç doğuracağının kabulü halinde davalının sözleşmenin sona ermesine kadar ki dönemdeki marka kullanımlarının sözleşme kapsamında alt lisansa dayalı ve hukuka uygun kullanım olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu gözetilerek davalı tarafından İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi ve Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davaların sonucu beklenerek neticesine göre hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile hükmün tazminat yönünden bozulmasına dair Dairemizin 30.10.2017 tarih ve 2016/3606 – 2017/5841 sayılı ilamının (1) ve (2) numaralı bentlerinin kaldırılarak yukarıda anılan nedenlerle mahkeme kararının bozulmasına, bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına karar verilmiştir.
[8] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.05.2016 tarihli, 2015/11866 E. - 2016/5638 K. sayılı kararı ve bu karardan önceki bozma kararı hakkında bkz. 11. Hukuk Dairesi’nin 06.06.2014 tarihli, 2014/4320 E. - 2014/10846 K.sayılı kararında: “Ancak, davacı açtığı işbu davada feshin geçersizliğinin tespiti ile birlikte sözleşme uyarınca verdiği avansın istirdadını ve uğradığı zararların tazminini de istemiş olup bu talepleri kendi içinde çelişkili bulunmaktadır. Zira bir yandan feshin geçersiz olduğunu ileri sürerken bir yandan da ancak sözleşmenin feshi halinde istenebilecek tazminat ve ödenen bedelin iadesinin istenilmesi mümkün değildir. O halde mahkemece, dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Kanun'un 75. ve dava sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun'un 31. maddeleri uyarınca davacının talebinin açıklattırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 2013/5918 E., 2013/23311K. sayılı onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
[9] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.06.2021 tarihli, 2020/6694 E. - 2021/5284 K. sayılı kararında: “Somut olayda, basit lisansı kapsayan taraflar arasındaki yetkili satıcılık sözleşmesi 01.09.2008- 01.09.2013 tarihleri arasında geçerli ise de sözleşmenin 20. maddesi ile süresinden 1 (bir) ay öncesinde taraflarca feshi ihbarda bulunulmaması halinde sözleşmenin 1 yıl süre ile uzayacağı kabul edilmiştir. Bu durumda sözleşmenin feshinin, davacı tarafın 28.03.2014 tarihli fesih ihbar yazısını davalının tebellüğden imtina ettiği 08.05.2014 tarihinden sonraki sözleşme dönemi sonu olan 01.09.2014 tarihi itibarıyla gerçekleştiğinin kabulü gerekir.”
[10] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.02.2020 tarihli, 2019/3850 E. - 2020/1989 K. sayılı kararı.